Kahve fallarının karasından, denizlerin endamlı gemilerinin beyazına varan hülyalara aldanarak kendimize ettiğimiz kötülüğün farkına varamadık, gülüşümüze inandık. Simsiyah gökyüzünü kırptığımızı zannetik, güneşe tırmananlara gıptayla baktık. Pastel boyalarımızla zımpara kağıtlarına resimler işlerken, pek neşeli boyaların boylarını parmaklarımızda eskittik. Saadetimizi bastıran sükutun nereden geldiğini sezemedik. Hapazladığımız mutluluğun aslına hiç erişemedik. Sabahları ve bazen akşamları saatleri daha kolay zaptedebilmek için içimize akıttığımız kahvelerin telvelerinden inşa ettiğimiz hanelerimiz, hatırlardan ve hatıralardan mütevellit başımıza çöktü. Karıştığımıza, bir olduğumuza inandığımız yürekleri öyle bir ıslattık ki, çamaşır iplerine serdik onları kurusunlar diye. Dönüyor aman dünya, aman dönüyor alem diye diye yitirdik kendimizi. Zamanın ruhu genç bir kadının etamin işlemesi gibi işledi bir yazgımızı, müşterek kıyametimizi üzerimize. Nice canları kaybettik kemiksiz bayraklar