Ana içeriğe atla

çitlembik

uzaklardaki evlerimize doğru yağmurda yürüdüğümüz geçmiş bir geceden size de merhaba
siz bize daha önce selam vermiştiniz çünkü
peki
kimmiş  bizi üzen puşt, buldunuz mu ?
yada bilmiyorum, lüzum var mı bu saatten sonra bunları sorgulamaya ?
yeterince varmışız gibi sanki
kurtulamamışlık bu serkeşlikten
çabalamamışlık ve kaybedilmişlik
bütün bunları yaşarken,
yolda yürürken ve su içerken düşündüğümüz şeyler:
bir dizinin heyecanlı bölüm sonu
ve bir programın galibinin kim olacağı soruları,
beynimizi kemirirken hep, her zaman
ürettiğimiz hiçbir şey yokken ve
üretileni taşla parçalayıp, makasla kesip, kağıda sarıp yutuyorken
hangi puşt bizi üzen
ne var ne yok ne var ne yok
biz yokuz
onu biliyorum
siz var mısınız, biliyor musun?
kapınız açık ama bahçeniz yok, köpeklerinizin çimlerinizi yediği o hazin hazirandan
hemen sonra, bizim televizyonlarımız kapanmıştı
ve şüphe etmiştik
'bir şeylerin varlığından'
kırmızı çitlembikleri, köpek maması sandığımız
-ki köpek maması nedir bilmez idik-
o günlere, geri dönme arzusuyla
yana yakıla ağladım sana,
sen var mısın?
yoksa ezildin mi bir dumanın altında,
teknolojisi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin,
taşları tarafından


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

allah hacı miski kokuyor

bir taraftan baharlar bahçeler küstüm çiçekleri açıyor yüreğimde diğer yandan henüz ak düşmeyen başımla en güzel resimleri, en güzel tabloları, en güzel gri çerçeveli tabloları paramparça ediyorum parçaladıklarımın öcünü almak için kendimden bir resim yapacağım, denizin yarısı esmerşeker olacak bulutlar kepekli ekmek içlerinden bulutların yanına kocaman ergenliğe yeni girmiş bir kadın kedi oldukça kızgın ekmek içinden yapılmış  bulutları yemeyi seven ve güneşe özdeş renkdaş sırdaş kedi tüylerinden yağmurlar bir nevi güneşin yağmuru kuş gibi yağmurlar kuş gibi insanlar hem gagalı hem kanatlı gagası olan bir romeo, kanatları olan bir jülyet bir el uzanacak kuş gibi aşıklara namus borcum olan resmimde bir el uzanacak rabbinin olan, kınalı bir el onlara o el aşıkların saçlarını bir edecek o el aşıkların saçlarından bir yılan yaratacak ve aşıkları bu yılanla öldürecek esmerşekerlerde boğdurarak kedi tüylerini yutturarak ne güzeldir yağmur altında dans etmek dedirttir...

êdî bese lê dayê vaye ez diçim şoreşê

'' Ve tarih, onlarla bizim kavgamızın sürüp duran hadisatından ibarettir. '' Son’baharın evveli. Başına sarı-yeşil-kırmızı oyaların döküldüğü bilmem kaç yüzyıllık, ütüsüz bir ana yüreği uzakta bir köyde, Kürdistan toprağının solmuş çiçeklerini göğsüne bastırıyor. Elleri kolları bağlı ve hep yalnız bir halkın yüreği çökeldi kaldı Kürdistan yöresine. Sesler içli, sesler yakar yüreği olanı, sesler kısılıyor, kısılıyor, bitiyor. İçine göç eder toprağın da, son kurşununu göğe sıkar bir hava. O kurşun ki muktedirlere.   Bir avucuna kara toprak, öbür eşine –burada kısalır hayat yolu- bir yeşildir ki doldur. Eylediğin isyan, bir Neşet, bir hoş Memed o vakıt. Devletlülere attığın taş bir iktidarın kahve falına kısmetsizlik deyi çıkar. Yazık ki şükür edilecek bir hal yok ortada, bir zehir yok içesin. Yok yok, zaten içmeyesin.      Silvan’a uç ey kuş, Silvan'a, Lice’ye. Kalekolların boş başları üzerinden gir Dersim’e. İstanbul’a Gazi’ye uç. Kapısını çal her ananın ! Her ...

rabbiniz bizi kan davalısı, kanlısı bellemiş.

en kadın olduğun anda seni dünyanın en lanetli varlığı olarak gören, senin kadınlığın kanıyor diye bastığın yerleri titreten ve sana lanetler okuyan topraklar yaratan, senin kadınlığın kanıyor diye sana o süreç içerisinde 'ibadet etme' yasağını koyan, sen  kanıyorsun diye sana; bu halde ölürsen dünyada kirli tek bir parçan dahi kalmasın diye tırnak kesme, saç kestirme yasağı koyan, senin kadınlığının kanamasını, senin zayıflığına ve kadınların bir ayın her günü ibadet edebilecek kadar, erkekler kadar güçlü olmamasına bağlayan allah'ı, sen ne yapacaksın ? ben ne yapacağım ? rabbiniz bizi kan davalısı, kanlısı bellemiş. İNADINA İSYAN, İNADINA İSYAN, İNADINA ÖZGÜRLÜK !