Ana içeriğe atla

taslaklarda kalmamalı

Çok şeyler yazmak isteyen bir şair bulanıklığı. Belki de çok şeyler çizmek istiyordu, kim bilir ? Ben bilemem. Bunu bilme ihtimalim, caddede kokusuyla yürüyen bir insanın parfümünü bulabilme ihtimalimle aynı. Ve yazar bir parfüm gibi dağıldı. Başlaması için hala çok geç değil. Çok uzaklarda küçük bir kuşken de başlayabilirdi. Amma ve lakin o zamanlar bilmiyordu bir kağıt kokusunun güzelliğini. Hakikaten, kağıtlar güzel kokar. Kalemler de. Onlar sevişirlerken, yazar tatmin olur. Bir yazar ender tatmin olur. Bir kadın belinin kıvrımından ziyade, silinen ufacık bir kelimeyle. Beyninde yerler kaplayan bir kelimeyle. Beyinde yerler kaplayan kelimeler.Ve ''dinliyor musun ?'' diye sorarlar usulca. Sen onlara, her defasında tanımadığın bir sese duyduğun ürpertiyi duyarsın. Kelimeler delicesine akıllıdırlar. Her defasında farklı sesler, farklı harfler. Ve virgülü nereye koyacağını bilemeyen bir beynin sorumluluğu. Ama hep aynıdırlar. Yazar düşünür bazen, ancak bir solucan kadar saçmalayabilirdim. Ama sonra geçer. Başa dönme kaygısı gütmez ve hatta okumaz. Saçmaladığını düşündüğünden değil, iğrenmekten korkar. Kendinden. Sarı saçlı ve güzel bir kızın köprüden atlarken ki iğrenişi kendinden. Ve bir yazar, hep intihar eder.  -''Kendini'' konularına girmekten, şiddetle kaçınacağım. Şiddetle kaçınırken, şiddete hiç dokunmayacağım.- Ancak, yok olmayı bir kadın belicesine narin tutarsa intihar eder. Ve bir kadın belini narince tutmak zordur. Hiçbir el, bir kadın belinden narin olamaz. Bir de Madam Pompadour'u düşünün. Bir belin asilliğini ''hissedebilirsiniz.'' Uzaklaşmamalıyız. Kendimizi boş verelim ve bir takım maviliklerden bahsedelim artık. Canım çok istiyor bu gece. Düz kağıda yazı yazamayan bir şairin ellerindeyim. Ölecekse, bir takım maviliklerde ölmesi gereken, insan dediğimiz insan şair, şairler. Ve ellerinde en sevdikleri kitabı tutacak, tutacaklar. En sevdikleri yazarı da düşünebilirler. En sevdiğim yazarın da bilinçaltımda ''annem'' olması, kuşkusuz ki kelebeklerin ömrünün bir gün sürdüğü kadar gerçek. Bak kör olasıca, ben ağzımla garip sesler çıkartabiliyorum. Bunu herkes, her gün, her saniye yapıyorlar. Senin bana bunu söylemen çok ilginç desin biri. Yada aptal, bilemiyorum. O değil de, mesele mesele mesele müzik dinleyememek şuan. Bir şahsı muhterem, dikkati dağılır diye silerse müziği on dakikalığına da olsa, gece gibi korkarım ondan. Geceden de, sigarasızken korkarım ama olsun. Hadi, bir şeyler daha konuşalım. Bunu hak edip hak etmediğimiz umurumda değil. Mesela ''aşk'' diyelim. Merak duygusunun beraberinde getirdiği karmaşada orgazm olmak. Aşık insan da merak eder. Ve aşk odaya bir baba gibi kapıyı çalmadan girer. Fütursuzca sürdürülmek istenen metin kaygısı. Tırnakları yenmiş insanlar, bunu başarabilir mi ? Yada tırnaklarını yemiş mi demeliyim ? Lütfen bana kalemimin, yazı kalemi olmadığını söylemeyin. Başlamak için çok geç değil ve henüz şeker hastası olmadık. Oyuncak bir kelebeğin size bakan gözlerinden her zaman kaçın ve yazısı kendinden güzel kadınlardan. Bu insan neler diyor şeklinde sorgulamalara girmezseniz, ben ''ş'' yerine ''s'' kullanabilirim. Kimse anlamasın ve evlatlar, bu bizim sırrımız olsun. Anlatabileceğim renkli dünyalarım yok. Ancak bir takım mavilikler var hayatımda. Bir takım yosunlar. Kalemi titretmeden tutabiliyorum artık.Ve tırnaklarımı dişlerimle seviştirmek istemiyorum. İşin kötüsü, dudaklarım onlara battaniye oluyor. Bir gün hepimiz, taraklardan saçlarımızı temizleyeceğiz yada saçlarımızdan tarakları. Ne fark ...
Kurşun kalem, silgi ve çizgisiz sarı sayfalar, sizler güzelsiniz.


illa ki dinleyin demeyeceğim ama illa ki dinleyin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

allah hacı miski kokuyor

bir taraftan baharlar bahçeler küstüm çiçekleri açıyor yüreğimde diğer yandan henüz ak düşmeyen başımla en güzel resimleri, en güzel tabloları, en güzel gri çerçeveli tabloları paramparça ediyorum parçaladıklarımın öcünü almak için kendimden bir resim yapacağım, denizin yarısı esmerşeker olacak bulutlar kepekli ekmek içlerinden bulutların yanına kocaman ergenliğe yeni girmiş bir kadın kedi oldukça kızgın ekmek içinden yapılmış  bulutları yemeyi seven ve güneşe özdeş renkdaş sırdaş kedi tüylerinden yağmurlar bir nevi güneşin yağmuru kuş gibi yağmurlar kuş gibi insanlar hem gagalı hem kanatlı gagası olan bir romeo, kanatları olan bir jülyet bir el uzanacak kuş gibi aşıklara namus borcum olan resmimde bir el uzanacak rabbinin olan, kınalı bir el onlara o el aşıkların saçlarını bir edecek o el aşıkların saçlarından bir yılan yaratacak ve aşıkları bu yılanla öldürecek esmerşekerlerde boğdurarak kedi tüylerini yutturarak ne güzeldir yağmur altında dans etmek dedirttir...

êdî bese lê dayê vaye ez diçim şoreşê

'' Ve tarih, onlarla bizim kavgamızın sürüp duran hadisatından ibarettir. '' Son’baharın evveli. Başına sarı-yeşil-kırmızı oyaların döküldüğü bilmem kaç yüzyıllık, ütüsüz bir ana yüreği uzakta bir köyde, Kürdistan toprağının solmuş çiçeklerini göğsüne bastırıyor. Elleri kolları bağlı ve hep yalnız bir halkın yüreği çökeldi kaldı Kürdistan yöresine. Sesler içli, sesler yakar yüreği olanı, sesler kısılıyor, kısılıyor, bitiyor. İçine göç eder toprağın da, son kurşununu göğe sıkar bir hava. O kurşun ki muktedirlere.   Bir avucuna kara toprak, öbür eşine –burada kısalır hayat yolu- bir yeşildir ki doldur. Eylediğin isyan, bir Neşet, bir hoş Memed o vakıt. Devletlülere attığın taş bir iktidarın kahve falına kısmetsizlik deyi çıkar. Yazık ki şükür edilecek bir hal yok ortada, bir zehir yok içesin. Yok yok, zaten içmeyesin.      Silvan’a uç ey kuş, Silvan'a, Lice’ye. Kalekolların boş başları üzerinden gir Dersim’e. İstanbul’a Gazi’ye uç. Kapısını çal her ananın ! Her ...

rabbiniz bizi kan davalısı, kanlısı bellemiş.

en kadın olduğun anda seni dünyanın en lanetli varlığı olarak gören, senin kadınlığın kanıyor diye bastığın yerleri titreten ve sana lanetler okuyan topraklar yaratan, senin kadınlığın kanıyor diye sana o süreç içerisinde 'ibadet etme' yasağını koyan, sen  kanıyorsun diye sana; bu halde ölürsen dünyada kirli tek bir parçan dahi kalmasın diye tırnak kesme, saç kestirme yasağı koyan, senin kadınlığının kanamasını, senin zayıflığına ve kadınların bir ayın her günü ibadet edebilecek kadar, erkekler kadar güçlü olmamasına bağlayan allah'ı, sen ne yapacaksın ? ben ne yapacağım ? rabbiniz bizi kan davalısı, kanlısı bellemiş. İNADINA İSYAN, İNADINA İSYAN, İNADINA ÖZGÜRLÜK !