Ana içeriğe atla

Kreuzberg´den gece notları

 “Their flat would rarely be tidy, but its very untidiness would be its greatest charm. They would hardly bother themselves with it: they would live in it. The comfort of their surroundings would seem to them to be an established fact, a datum, a state of their nature. Their attention would be elsewhere: on the book they would open, on the text they would draft, on the record they would listen to, on their dialogue engaged afresh each day. They would work for a long while. Then they would dine, or go out for dinner; they would see old friends; they would walk together. Sometimes it would seem to them that a whole life would be led harmoniously between these book-lined walls, amongst these objects so perfectly domesticated that they would have ended up believing these bright, soft, simple and beautiful things had only ever been made for their sole use. But they wouldn't feel enslaved by them: on some days, they would go off on a chance adventure. No plan seemed impossible to them. They would not know rancour, or bitterness, or envy. For their means and their desires would always match in all ways. They would call this balance happiness and, with their freedom, with their wisdom and their culture, they would know how to retain and to reveal it in every moment of their living, together.” 

Things / Perec


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

dehşetvâr/cehennem alametleri

Hieronymus Bosch "El Bosco": El jardín de las delicias (1503-04) Yine yeniden buradayız. Hayat bütün gaileleriyle pek zor, teşekkürsüz. Yazmak eylemini içe sindirebilmek, kendine kondurabilmek, bunu ben yapıyorum diyebilmek de zor.  Hep zorluklardan bahsetmek de zor. İnsan bu kadar mı zayıf? Bu kadar mı zayıfız? diye soruyor kendine bazen. Herhâlde bu kadar da zayıfız. İlla birilerini arıyoruz, bağlanılacak bir dal.  Su akıp gidiyor. Biz hâlâ bir taşa çarpmanın, üzerine dolanıverecek bir ağaç bulmanın derdinde. Ağaç gibi sevmek için bir ağaç bulmak derdinde, arzusunda. Sürekli arzularda boğulup duruyoruz. Neyse ki su boğmuyor da hemencik, yaşayıp gidiyoruz. Fakat sanıyorum ki boğulmaya az kaldı.  Nilüferler neredeler? *** Kimin neyin peşinde koştuğunu, kendinden ne beklediğini anlamadığı bir dönemden geçiyoruz gibi hissediyorum bazen. Bilcümle, topyekûn, canhıraş. Çığlık çığlığa. Nuh'un gemisine doluşuveren, yaşamak derdinde hayvanlardan farkımız...

Covid ve Sanatın(?) Geleceği

Covid-19'un ilerideki 50 yıl içinde yaratacağı, bilhassa sanat endüstrisinde ne gibi değişimler yaratacağı muamma. Bir şair olarak ne diye hala yazıyoruz, bu ses ve ritim, bu metaforlar kime miras kalacak diye düşünmeden edemiyorum. Kitap okuma oranlarında büyük düşüşler olduğu, edebiyatta dijital döneme geçildiği (bkz. electronic literature organization ), insanların video makalelerden pek çok bilgiyi kolayca edinebildiği iddialarına ben de katılsam da içimde bir yerlerde yazılı olan sanat formlarına olan güvenim hala duruyor.  Öte yandan artık sanatın yalnızca müzik, edebiyat, sinema ile kısıtlı olmadığını, bir TikTok profilinin dahi bir video art galerisi olarak deneyimlenebileceğini kabul etmiş insan sayısında bir artış gözlemliyorum. Sanat eserlerinin bir yaratım olduğunu varsayarsak, pek çok görsel içerik üreticisinin 'yaratıcı' sıfatının da etkisiyle sanatçı olarak görüldüklerini söyleyebiliriz. Kimisi kurgucu, kimisi video editor, kimisi 3-D artist, kimisi video ga

Richard İçin Son Bir Şiir / Sandra Cisneros

24 Aralık ve sona geldik yeniden. Bu sefer geri dönmemek üzere, biliyorum zira seni kovmadım - ve yine de el salladık. Ayakkabılar yok. Kızgın kapılar da. Kıyafetleri katladık ve ayrı yollara gittik. Beğendiğim ince yün kazağını ardında bırakmışsın ama diş fırçanı almayı akıl etmişsin. Bu gece neredesin? Richard, yeniden yılbaşı arifesindeyiz ve eski hayaletler doluşuyor eve. Yılbaşı ağacının kıyısında oturuyor ve neyi yanlış yaptığımızı merak ediyorum. Tamam, çalışmadık, ve bütün anılar güzel değil doğrusunu söylemek gerekirse. Fakat güzel zamanlarımız da oldu. Aşk güzeldi. Yanımda çarpık uyuyuşunu sevdim ve hiç korkulu düş görmedim. Yıldızlar olmalı bizimki gibi büyük savaşlar için. Ödüller ve bir yığın şampanya olmalı hayatta kalanlar için. Onca yıllık alçalmadan, beceriksiz tatil girişimlerinden sonra, acıyı abideleştirecek bir şey olmalı. Birgün büyük Brezilya faciasını unutacağız. O güne kadar, Richard, iyi olmanı dilerim. Gönül maceralarını ve bol