***
"Seattle' da, Mayıs 1968 Paris ayaklanmalarından bu yana benzeri
görülmemiş küresel önemde radikal bir siyasal olayla, şaşkınlık
ve heyecan içinde karşı karşıya geldik.
***
Üstelik, bugün siyasal hayatın daimi
parametlerini oluşturan yeni 'güvenlik' paradigmasının sonucu
olarak, devlet egemenliğinin saldırganca yeniden hakim kılındığını
ve genişletildiğini gördük - gözaltında tutulma süresi ve denetimler
benzeri görülmemiş ölçülere vardı, zalim 'anti-terör' yasaları
çıktı, yurttaşlık hakları günbegün kısıtlandı ve terör zanlılarının
yargılanmaksızın sürekli olarak gözaltında tutulması gibi 'istisnai'
tedbirlere başvuruldu. Devletin bir tür nöbet geçirmesine şahit oluyoruz,
'teröre karşı savaş' adı altında, devlet artık kendi halkına
karşı bir iç savaş sürdürüyor.
***
Kitap, XIX. yüzyılda Marx ile anarşistler
arasında geçen tartışmalardan çağdaş postyapısalcı ve post-Marksist
teoriye kadar radikal siyasi düşüncede iktidarın ele alınışını
araştırıyor. Bunu yaparken, bugünün radikal siyasal mücadelelerini
besleyeceği umulan bir iktidar eleştirisi ile bir anti-otoriter etik geliştiriyor.
***
Kitap, XIX. yüzyılda Marx ile anarşistler
arasında geçen tartışmalardan çağdaş postyapısalcı ve post-Marksist
teoriye kadar radikal siyasi düşüncede iktidarın ele alınışını
araştırıyor. Bunu yaparken, bugünün radikal siyasal mücadelelerini
besleyeceği umulan bir iktidar eleştirisi ile bir anti-otoriter etik geliştiriyor.
***
Klasik anarşizmin -ve genel olarak klasik devrimci siyasetinsorunu,
iktidar eleştirisinin temellerini sağlayan, ama ne var ki aynı
zamanda iktidar eleştirisine mani olan belirli bir akılcı-hümanist
epistemolojik paradigma içinde ifadelendirilmiş olmasıydı.
***
İktidar ve otorite sorununun devletten çok daha kapsamlı
olduğu ve bizzat öznenin kimliğinden, evrensel akıl ve ahlak
kavramlarında bulunan çeşitli söylemsel ve metinsel otoriterliklere
kadar genişletilebileceği açıkça görülüyor.
***
Çağdaş anti-kapitalist hareket açık bir şekilde sınıf-temelli olmayan bir
harekettir: merkezi bir proleter kimliğinin hakimiyetinde olmaktan
ve basitçe ekonomik veya maddi meselelerle ilgili olmaktan çok,
farklı grupların, kimliklerin ve -çevre, yerli hakları, emekçi hakları,
yurttaşlık hakları, savaş karşıtlığı gibi- mücadelelerin çoğulluğunu
içerir ve genel olarak, küresel kapitalizm ve güçlü çokuluslu
şirketler, hükümetler ve kendi adına konuşan ulusötesi kuruluşlar
tarafından çeşitli biçimlerde dışlandığını, kenara itildiğini, sömürüldüğünü,
tahakküme maruz kaldığını hissedenleri ilgilendirir.
***
Anti-kapitalist hareket -eski usul Marksist hareketlerle işçi sendikalarında
olduğu gibi-- kesin olarak tanımlanmış bir endüstriyel işçi
sınıfı hareketi değil, küresel 'yoksulların', güçlüler karşısındaki
güçsüzlerin hareketidir.
***
Yine de bu hareketin geleceği belirsiz kalıyor, özellikle de kendimizi
hali hazırda içinde bulduğumuz bu baskı ikliminde. Pek çok
ülkenin uygulamakta olduğu 'anti-terör' yasalarının ve 'güvenlik'
önlemlerinin gerçek işlevinin her türlü siyasal militanlığı bastırmak
olduğu konusunda en ufak bir şüpheye yer yok gibi görünüyor. Bununla
birlikte, aynı zamanda 2003 'teki küresel savaş karşıtı protestolar
ve onları takip eden G8 zirve protestoları şunu akla getiriyor:
yıpranmış sınırsız refah, daha iyi hizmet ve daha sorumlu demokrasi
vaatleriyle daha fazla insanın gözü açıldıkça, küresel sivil toplum
hareketi büyümeye devam edecektir."
***
"Seattle' da, Mayıs 1968 Paris ayaklanmalarından bu yana benzeri
görülmemiş küresel önemde radikal bir siyasal olayla, şaşkınlık
ve heyecan içinde karşı karşıya geldik.
***
Üstelik, bugün siyasal hayatın daimi
parametlerini oluşturan yeni 'güvenlik' paradigmasının sonucu
olarak, devlet egemenliğinin saldırganca yeniden hakim kılındığını
ve genişletildiğini gördük - gözaltında tutulma süresi ve denetimler
benzeri görülmemiş ölçülere vardı, zalim 'anti-terör' yasaları
çıktı, yurttaşlık hakları günbegün kısıtlandı ve terör zanlılarının
yargılanmaksızın sürekli olarak gözaltında tutulması gibi 'istisnai'
tedbirlere başvuruldu. Devletin bir tür nöbet geçirmesine şahit oluyoruz,
'teröre karşı savaş' adı altında, devlet artık kendi halkına
karşı bir iç savaş sürdürüyor.
***
Kitap, XIX. yüzyılda Marx ile anarşistler
arasında geçen tartışmalardan çağdaş postyapısalcı ve post-Marksist
teoriye kadar radikal siyasi düşüncede iktidarın ele alınışını
araştırıyor. Bunu yaparken, bugünün radikal siyasal mücadelelerini
besleyeceği umulan bir iktidar eleştirisi ile bir anti-otoriter etik geliştiriyor.
***
Kitap, XIX. yüzyılda Marx ile anarşistler
arasında geçen tartışmalardan çağdaş postyapısalcı ve post-Marksist
teoriye kadar radikal siyasi düşüncede iktidarın ele alınışını
araştırıyor. Bunu yaparken, bugünün radikal siyasal mücadelelerini
besleyeceği umulan bir iktidar eleştirisi ile bir anti-otoriter etik geliştiriyor.
***
Klasik anarşizmin -ve genel olarak klasik devrimci siyasetinsorunu,
iktidar eleştirisinin temellerini sağlayan, ama ne var ki aynı
zamanda iktidar eleştirisine mani olan belirli bir akılcı-hümanist
epistemolojik paradigma içinde ifadelendirilmiş olmasıydı.
***
İktidar ve otorite sorununun devletten çok daha kapsamlı
olduğu ve bizzat öznenin kimliğinden, evrensel akıl ve ahlak
kavramlarında bulunan çeşitli söylemsel ve metinsel otoriterliklere
kadar genişletilebileceği açıkça görülüyor.
***
Çağdaş anti-kapitalist hareket açık bir şekilde sınıf-temelli olmayan bir
harekettir: merkezi bir proleter kimliğinin hakimiyetinde olmaktan
ve basitçe ekonomik veya maddi meselelerle ilgili olmaktan çok,
farklı grupların, kimliklerin ve -çevre, yerli hakları, emekçi hakları,
yurttaşlık hakları, savaş karşıtlığı gibi- mücadelelerin çoğulluğunu
içerir ve genel olarak, küresel kapitalizm ve güçlü çokuluslu
şirketler, hükümetler ve kendi adına konuşan ulusötesi kuruluşlar
tarafından çeşitli biçimlerde dışlandığını, kenara itildiğini, sömürüldüğünü,
tahakküme maruz kaldığını hissedenleri ilgilendirir.
***
Anti-kapitalist hareket -eski usul Marksist hareketlerle işçi sendikalarında
olduğu gibi-- kesin olarak tanımlanmış bir endüstriyel işçi
sınıfı hareketi değil, küresel 'yoksulların', güçlüler karşısındaki
güçsüzlerin hareketidir.
***
Yine de bu hareketin geleceği belirsiz kalıyor, özellikle de kendimizi
hali hazırda içinde bulduğumuz bu baskı ikliminde. Pek çok
ülkenin uygulamakta olduğu 'anti-terör' yasalarının ve 'güvenlik'
önlemlerinin gerçek işlevinin her türlü siyasal militanlığı bastırmak
olduğu konusunda en ufak bir şüpheye yer yok gibi görünüyor. Bununla
birlikte, aynı zamanda 2003 'teki küresel savaş karşıtı protestolar
ve onları takip eden G8 zirve protestoları şunu akla getiriyor:
yıpranmış sınırsız refah, daha iyi hizmet ve daha sorumlu demokrasi
vaatleriyle daha fazla insanın gözü açıldıkça, küresel sivil toplum
hareketi büyümeye devam edecektir."
***
Yorumlar
Yorum Gönder