Ana içeriğe atla

Kayıtlar

so far so good

hiçbi' zaman sağlam bir arkadaş grubum olmadı. çevremde hep 2-3 sağlam insan oldu, hala da onlar varlar. aslında isterdim böyle geniş bi çevrem olsun, bi ona bok atayım bi buna bok atayım ama hep beraber kalalım filan. olmuyo abi bilmiyom. çoğu insana katlanamıyom zaten, çok bozuyom onları beklemedikleri anda. siktir ediyorum yada bunaltıyolar beni bağırıp çağırıp kaçasım geliyo. ya benim neyime arkadaş çevresi. ben zeynep'le her gün 26a ya gideyim, her gün aynı adamları keseyim bana yeter. temiz iş. bi de toprak. zaten yeni arkadaş edindiğimde çok şaşırıyom nasıl oldu diye. son zamanlarda edindiğim en güzel arkadaşlardan biri sınıfımdan merve heralde. başka da yok. böyle. iy geceler.

hepimizin ederi anıları kadar, ve hepimiz küçüğüz, hayatlarımız dörtgenlere sığdırılacak kadar

antalya kaleiçi,2010, o çarşaflar çok eskidi artık 2013, atlas pasajı, harikalar dükkanı gibi, içeride sihirli diyarlara açılan kapılar var imiş kilyos mutfaklarında arkadaş krepleri boğaziçi üniversitesi sarıtepe kampüsü amaçsız binası, bir natuk birkan değil güney kampüs manzarası

meyveli pasta

Hayatı dolu dolu yaşayamamaktan hayıflenırken; çevrende gördüğün o mükemmel, bulutlardan denizler yaratan hayatları isteme olsaydın sen, onlar olurdun senin hayatın, beyninin enleri beyninden bir şey gelmiyor, en iyisi git meyve soy mesela herkes ayakkabılarının su geçirmediği kadar zaten herkes bacasının tüttüğü kadar ve herkes bir ojenin acılığına paralel portakal, ağacının dallarından kırmızı toprağa düştüğü ana kadar portakal ve bir portakal asla bir çilek gibi kokmamalı herhangi bir dizinin, fevkalade reytingleri aradığımız bu değil mutlu sonlarımız kadar mutsuz sonlarımız var hadi güzel şarkılar dinleyelim

çitlembik

uzaklardaki evlerimize doğru yağmurda yürüdüğümüz geçmiş bir geceden size de merhaba siz bize daha önce selam vermiştiniz çünkü peki kimmiş  bizi üzen puşt, buldunuz mu ? yada bilmiyorum, lüzum var mı bu saatten sonra bunları sorgulamaya ? yeterince varmışız gibi sanki kurtulamamışlık bu serkeşlikten çabalamamışlık ve kaybedilmişlik bütün bunları yaşarken, yolda yürürken ve su içerken düşündüğümüz şeyler: bir dizinin heyecanlı bölüm sonu ve bir programın galibinin kim olacağı soruları, beynimizi kemirirken hep, her zaman ürettiğimiz hiçbir şey yokken ve üretileni taşla parçalayıp, makasla kesip, kağıda sarıp yutuyorken hangi puşt bizi üzen ne var ne yok ne var ne yok biz yokuz onu biliyorum siz var mısınız, biliyor musun? kapınız açık ama bahçeniz yok, köpeklerinizin çimlerinizi yediği o hazin hazirandan hemen sonra, bizim televizyonlarımız kapanmıştı ve şüphe etmiştik 'bir şeylerin varlığından' kırmızı çitlembikleri, köpek maması sandığımız -ki köpe...

varoluşum yokuşu

Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama isteği kadar büyük. Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. Ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar. Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı. Ama sen. Senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılış beraberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başladığı an. Birisinin teniyle yan yana olmak, kendi varoluşumu unutmak mı. Ya da daha derin algılamak mı. Kendi varoluşum. Her varoluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu. Yaşamın, daha doğrusu yaşamın ortasında, tüm özlemlerimin doyumsuz kaldığını nasıl da algılıyorum. Ama artık yorulmaksızın aramak yok. Aranan yaşantılar arandı. Yaşandı. Bir kısmı gömüldü. Yeniden toprak o...
aşiyan yollarından geçerken biz bugün dedik ki, bizim de ölü arkadaşlarımız var ama böyle bir manzara neden varsın mezarlık

her bir kadın (bir sıfata ayrı olmanın yakışmadığı durumlar)

-siktir git bi çay koy, bi de bakkaldan zeytin, ne bileyim ekmek filan al. karnım acıktı. unutulacak muhabbetler yapmıyoruz burda. yıllar sonra dönüp de, 'hatırlıyor musun?' demek istemiyorum, çoktan dönüşmüşken hastane içinden hastane beğenen iki ihtiyara. o yüzden siktir git dedim yoksa; sana yöneltilen 2.tekil şahıs ekini, çay kelimesini ve 'siktir git' cümlesini üçleme yapıp sunmazdım amk yerinde. herkes haddini bilecek. ulan adnan şenses de ölmüş zaten, hayır biz n'apıyoruz burda. çocukken uzun yollarda kasetlerini ailecek dinlediğimiz adamdı be. unutulacak şarkılar yapmamıştı şimdi, allahı var. her ne kadar engel olmamışsa da bazı kara çatallara ve bıçaklara, fena da değildi aramız. üzüldüm.

üçgen gezegenleri, meşru cinayetleri

düyadaki bütün gazeteleri, haber kupürlerini, vahşet fotoğraflarıyla dolu olan dergileri bir araya getirsek yine aynı tabloyla karşılaşırız, hep aynı tabloyla. günlerin, ayların ve yılların, milattan sonraların ve öncelerin bir manası yok. ellerimizde bıçaklar, baltalar ve bilumum kesici aletler. modern bir sanat eseri sunarız, delik deşik bir tablo, kalleşlik ve karanlığa selam çakarak. gelişimimize paralel ilerleyen, gelişimimizle kendini  yenileyen süreçler doğuyor. soruyoruz, hangi gelişim, neyin gelişimi. insanlığımızın diyorum beyler, yüce insanlığımızın. hani çok gurur duyduğumuz, hani bize her gün yüzlerce ülke kurtarma imkanı sunan gelişimi, insanlığımızın. bizi memnun ve mutlu kılan, izdivaç kapıları açan bazı bazı, din transferlerinde kolaylık sağlayan. toplu bir cinnet eşiğinde miyiz acaba ? öyle isek, ben memnunum. unutmamalıyız ki 21. yy'da ne kadar çok cinnet geçirirseniz, o kadar güçlüsünüzdür. sonuçta cinnetiniz, fedakarlıklarınızın ve çalışkanlığınızın kuvvetli...
'' Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız.. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa , onun yıkılmaz , devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.. '' sabahattin ali /sırça köşk

Bir Gün Mutlaka

Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra   Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu   yaz   Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür   gümbür bir telaş   Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne   güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!   Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz   kafalılar! Ey sadrazam!   Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç   yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz   Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl   bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar   Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz   bir gömlek giyiyorum   Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma   Ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli   bir pardesü   Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir   kitapları   Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüy...
'' With my tears you washed away the mud stuck on my hands All the things you're trying to do make me a better woman  ''

high hopes

yazamıyorum, sizin gibi yazabilmeyi çok isterdim dedim. denedin mi dedi. pek değil gibisinden bir cevap verdim. dene dedi. üstüne düşeceğim dedim. geliştirebilir dedik.

ZATEEN, KÖTÜ SEVİŞİYORDU !

kötü sevişen sevgililer, bazen işinize gelebiliyor. yakın çevremde bunun örneğini pek çok kere gördüm. kadın aşkından ölüyor ancak o an, onun aşk acısını biraz olsun hafifletecek tek şey bu cümle oluyor: '' zaten kötü sevişiyordu. '' -görüntüde sümüklü peçeteler, makyajı akmış bir kadın. zihinde tutkuyla sevişmeye çalışan tecrübesiz aşıklar.- ama nasıl bir psikolojik orgazm bu cümleleri söylerken içten içe. ulaşamadığı her orgazmın acısını çıkartırcasına adeta. aşk acısının acısını çıkartırcasına. güzel bir koz bahsettiğimiz. sevgiliyken pek değil tabii o çok başka bir konu.

çılgınca dinlediklerimden.

'' Can someone tell me if it's wrong to be so mad about  You  Mad about you   Mad  Are you the fishy wine that will give me  A headache in the morning  Or just a dark blue land mine  That'll explode without a decent warning ''
beatles'ın en sevdiğim şarkısı her zaman while my guitar gently weeps kalacak arkadaşlar, ne yapayım. elimde değil.

who's seen jezebel?

çoğunluğun bildiği şeylerden bir şeyler.
Masadan kalktığımızda -ki hep birlikte kalkarız- konuşmamamız için bir sebep kalmayacak artık. O belki kalemini elinde sallamaktan vazgeçecek, belki kalem kusacak. İstifra edecek dersek daha kibar olacağımızın bilincindeyiz ama bizi kendimizle yalnız bırakın. Ben belki parmaklarımın uçlarını hissetmeye başlayacağım. Burada kibar olunması gereken bir durum yok. Biz bunları önemsemiyoruz. Önemsediğimiz şeyler daha çok cisimlerin renkleriyle ilgili. Aslına bakarsanız, kendime gözlüğüme yaptığım eziyetten daha fazlasını yapıyorum. Velhasıl, mutluluk benim için dağlarda, çiçeklerde, böceklerde ve hatta karınca yuvalarında. Onları deşmemek, tabii ki tercihim. Bu daha suya batırıldıktan sonra yalanan lolipop. Gel gör ki, Türkiye'de yaşayan Ayşe Yılmaz isimli kadınların sayısından daha çok şeye üzülmem gerektiğinin farkındayım. - Kırılan kulaklıklar - Kırılan tahta taraklar - Kırılan gözlükler - Kırılan gözlük kapları - Annemin, babamın bana aldığı ilk çantayı 4 yaşındaki kuze...