Ana içeriğe atla

Kayıtlar

şiir suları

"Benim bildiğim, yakın zamanlara kadar Amerikan basınında bir-iki sağcı yazar vardı, dil eleştirmenliği yapan. İngilizcenin aşırı “Amerikanlaşmasına”, bir “it-kopuk” dili haline gelmesine, lümpenleşmesine karşı durmaya çalışan. Doksanlı yıllar yanlarından hızla geçti, onlar orada kaldılar (bir tanesi ölmüş bile olabilir). Ama yanlış hatırlamıyorsam eğer, bu şahısların ikisi de, mesela bir William Faulkner’in bozuk, dolantılı İngilizcesinin nasıl da bir dilsel “zafer” ânı haline geldiği hakkında bir durup da düşünmüş değildi. Ya da mesela televizyonda The Wire dizisinde “fuck, fuck, fuck!” ünlemlerinin nasıl bir… ne, evet, bir “dışavurumsal” etkinlik kazandığını kaydetmediler." frapan

karanlıkta koşanlar düşer

*takip et, kaç takip et kaç, takip, et kaç *günlerdir lisede yaşıyoruz. *-"Turkish flag is also in his pocket...If you're martyred they will clothe you with the flag inşallah (if Allah allows). He is ready for everything, is not he?" *-İhsan sen misin? -Hayır, ben değilim. Bu gelen Rauf Denktaş. Kendisinin Kıprıs sorunuyla ilgili Klerides'le randevusu var. -İhsan gene kavgaya başlama. *03.11.2018 Bu sonbaharın en hüzünlü günü. *YEMEK TARİFLERİ Zahter Salatası (Kekik Salatası) İçin Malzemeler : 30 gr zahter (kekik) 3 tutam maydanoz. 1 dal taze soğan. 1 diş sarımsak. 1/2 tatlı kaşığı pul biber. Nar ekşisi. 4 yemek kaşığı zeytinyağı Tuz. *** YARIN YAP Amerikalıların bildiği şekliyle un-yumurta karışımı bir harca batırıldıktan sonra acılı-sarmısaklı bir sos ile sote edilen ve brokoli ile servis edilen bu yemek...General Tso Chicken *Ne gün? Şiir uğraşımda Günel Fotokopi ve Yurtiçi kargonun yeri bugün bir kez daha anlam kazandı. MÜZİK https...

Pire peygambere and olsun, biz büyük ölmekteyiz.

Yaz gidedursun, eylül sarı kaşlarını çata. Geleduran kışın bütün vehimleri,  domatesler gibi rendelenip, soğuklara saklanıyorlar şimdiden.  Akşamsefaları kadar solgun yaz artık ve kimse onun gibi ekşimiş kokmak istemiyor. Öldüğümüzü anlamadan geçip gitti ağustos. Öldürüldüğümüzü ve öldürdüğümüzü. Bayaderler gibi geçip gitti, hüzünlü nakkareler eşliğinde. Bir yöreden, öbürüne. Kıvrak, tütsülü ve canı burnunda bir güvercindi. Diba örtülerimizi sırtımıza, başımıza geçirmenin zamanı geldi. Yaz geldi geleli, bir biganelik vardı saçlarımda, saçlarımın tozunda. Bana karşı, benim olana. Artık yok, uçuşabiliyorlarsa, gözden içeri. Geçti gitti her şey, geçti gitti. Dün Cuma'ydı, bugün Cuma'lardandı, belki beş metre ötede bir Çarşamba kutsandı. Nev-geçti, ruz-geçti. Yeni bahar, ayın 13'ü kadar uzak şimdi. Bizim, canımız acıyordu oysa hala. Keşke, ama, keşke, daha gitmese miydi ?  Yaz değil miydi bu, bir aksırma, hapşırma işitmişti belki de. Yarıda bırak bütün yeni başlamış...

êdî bese lê dayê vaye ez diçim şoreşê

'' Ve tarih, onlarla bizim kavgamızın sürüp duran hadisatından ibarettir. '' Son’baharın evveli. Başına sarı-yeşil-kırmızı oyaların döküldüğü bilmem kaç yüzyıllık, ütüsüz bir ana yüreği uzakta bir köyde, Kürdistan toprağının solmuş çiçeklerini göğsüne bastırıyor. Elleri kolları bağlı ve hep yalnız bir halkın yüreği çökeldi kaldı Kürdistan yöresine. Sesler içli, sesler yakar yüreği olanı, sesler kısılıyor, kısılıyor, bitiyor. İçine göç eder toprağın da, son kurşununu göğe sıkar bir hava. O kurşun ki muktedirlere.   Bir avucuna kara toprak, öbür eşine –burada kısalır hayat yolu- bir yeşildir ki doldur. Eylediğin isyan, bir Neşet, bir hoş Memed o vakıt. Devletlülere attığın taş bir iktidarın kahve falına kısmetsizlik deyi çıkar. Yazık ki şükür edilecek bir hal yok ortada, bir zehir yok içesin. Yok yok, zaten içmeyesin.      Silvan’a uç ey kuş, Silvan'a, Lice’ye. Kalekolların boş başları üzerinden gir Dersim’e. İstanbul’a Gazi’ye uç. Kapısını çal her ananın ! Her ...

ZULÜM ÇİÇEĞİGİLLERDEN

Fazla gelesi var her şeyin. Bir zeytinin, bir ekmeğin, hiç suyun. Bir ayıbın, bin kere kayıbın. Fazla çalışan organlarının, ifrağındadır hüner. Derim ki:   ‘özlemlerine yolculuk et’ ey can, şükret. Bana öyle bir yağmur yağdırın ki ben yüz yıl harman gezeyim. Tohumlarımı, bakır tencerenin terleyen yağından, kevgirle toplayın. Kafamı bir bardağa sığdırın da sekiz yaşında savaş görmeyeyim. -Yirmidokuz güneşli bir gökyüzünde, canım bulanır hayasızcasına. Öyleyse, güneş kusar, ben içerim. – Ele ayıp, güne doğan. Nüksettin, deşne-i subh ! Evvela beni götür, ardımı bileyim. Bir, iki, üç ! Say evlerini, bağını, kara yoldaşını. Sar. Öyle ki, beni kimse, müdürlüğe kadar yükseltemesin. Ölçemeyelim ki fazla gelmesin. Bir şey değişsin. Şu kuşların dağı, bir gülün dalı, bir yörenin toprağı, bahar yanığı, güz savruğu.  Arzın talebi, kalemin kuvveti ile, yürü !                  ‘’Çingene dia...

Adaleti kim sağlayacak ?

Hepimizin bildiği gibi, bundan yaklaşık bir buçuk iki ay öncesinde, Türkiye büyük bir olayla çalkalandı. 31 Mart 2015'te, Türkiye çapında saatler süren büyük elektrik kesintileri yaşandı, hava bir açtı bir kapadı, İstanbul'un vaziyeti iç açıcı değildi, neredeyse herkesten duyduğum kadarıyla ''bugünde bir gariplik vardı. '' Öğle saatlerine doğru da '' İstanbul cumhuriyet savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın, Devrimci Halk Cephesi üyesi iki genç tarafından, Çağlayan Adliyesi'nde rehin alındığı'' haberi etrafa yayılmaya başladı. Üniversite kütüphaneleri etrafında biriken öğrenci kümelerinden, akademisyenlere, avukatlardan savcılara, Okmeydanı'ndan Berkin'in hanesine, her yer bu haber ile doldu taştı. Ne olmuştu ? Bu teröristler ne istiyorlardı ? Amaçları neydi ? Savcının öldürülmesi Berkin'i geri getirecek miydi sanki ? Olan o gençlere olacaktı, oradan sağ çıkamayacaklardı. Koridorlar boşaltıldı. Çelik yeleklerini şövalye misali bü...
sofra bezinde biriken kırıntıları balkonunuza dökün de kuşların midesine iki lokma ekmek girsin. siz de iki rekat susun mümkün ise.
Kahve fallarının karasından, denizlerin endamlı gemilerinin beyazına varan hülyalara aldanarak kendimize ettiğimiz kötülüğün farkına varamadık, gülüşümüze inandık. Simsiyah gökyüzünü kırptığımızı zannetik, güneşe tırmananlara gıptayla baktık. Pastel boyalarımızla zımpara kağıtlarına resimler işlerken, pek neşeli boyaların boylarını parmaklarımızda eskittik. Saadetimizi bastıran sükutun nereden geldiğini sezemedik. Hapazladığımız mutluluğun aslına hiç erişemedik. Sabahları ve bazen akşamları saatleri daha kolay zaptedebilmek için içimize akıttığımız kahvelerin telvelerinden inşa ettiğimiz hanelerimiz, hatırlardan ve hatıralardan mütevellit başımıza çöktü. Karıştığımıza, bir olduğumuza inandığımız yürekleri öyle bir ıslattık ki, çamaşır iplerine serdik onları kurusunlar diye. Dönüyor aman dünya, aman dönüyor alem diye diye yitirdik kendimizi. Zamanın ruhu genç bir kadının etamin işlemesi gibi işledi bir yazgımızı, müşterek kıyametimizi üzerimize. Nice canları kaybettik kemiksiz bayraklar...

allah hacı miski kokuyor

bir taraftan baharlar bahçeler küstüm çiçekleri açıyor yüreğimde diğer yandan henüz ak düşmeyen başımla en güzel resimleri, en güzel tabloları, en güzel gri çerçeveli tabloları paramparça ediyorum parçaladıklarımın öcünü almak için kendimden bir resim yapacağım, denizin yarısı esmerşeker olacak bulutlar kepekli ekmek içlerinden bulutların yanına kocaman ergenliğe yeni girmiş bir kadın kedi oldukça kızgın ekmek içinden yapılmış  bulutları yemeyi seven ve güneşe özdeş renkdaş sırdaş kedi tüylerinden yağmurlar bir nevi güneşin yağmuru kuş gibi yağmurlar kuş gibi insanlar hem gagalı hem kanatlı gagası olan bir romeo, kanatları olan bir jülyet bir el uzanacak kuş gibi aşıklara namus borcum olan resmimde bir el uzanacak rabbinin olan, kınalı bir el onlara o el aşıkların saçlarını bir edecek o el aşıkların saçlarından bir yılan yaratacak ve aşıkları bu yılanla öldürecek esmerşekerlerde boğdurarak kedi tüylerini yutturarak ne güzeldir yağmur altında dans etmek dedirttir...

rabbiniz bizi kan davalısı, kanlısı bellemiş.

en kadın olduğun anda seni dünyanın en lanetli varlığı olarak gören, senin kadınlığın kanıyor diye bastığın yerleri titreten ve sana lanetler okuyan topraklar yaratan, senin kadınlığın kanıyor diye sana o süreç içerisinde 'ibadet etme' yasağını koyan, sen  kanıyorsun diye sana; bu halde ölürsen dünyada kirli tek bir parçan dahi kalmasın diye tırnak kesme, saç kestirme yasağı koyan, senin kadınlığının kanamasını, senin zayıflığına ve kadınların bir ayın her günü ibadet edebilecek kadar, erkekler kadar güçlü olmamasına bağlayan allah'ı, sen ne yapacaksın ? ben ne yapacağım ? rabbiniz bizi kan davalısı, kanlısı bellemiş. İNADINA İSYAN, İNADINA İSYAN, İNADINA ÖZGÜRLÜK !

''Biz ölçülerimizle, ölçtüklerimizin kurbanıyız. '' Sevgilerimizle, sevdiklerimizin.

Nereden başlayacağını bilememeler, neler söyleyeceğini toparlayamamalar, ne hissettiğinden emin olamamalar, yalnız kalıp en iyisi bir kadeh şarap içmeler cumhuriyetine hoş geldiniz. Bugün sizin için değil, kim in için ne yapabiliriz ? Gizlenmek için, gizlice giydiğiniz görünmezlik pelerininizi atınız üstünüzden ki sizli bizli olmayalım. Sizli bizli devam edersek, sizden saçlarımı okşayarak yumuşatmanızı, beraber aynı rüyayı görmeyi, beraber yıldızları söndürüp güneşi uyandırmayı isteyemem çünkü. Siz görünmez olursanız ve ben varlığınızı hissedersem kandırılmış hissederim dahası, en kötüsü. Böyle devam edersek, gelişmiş ülkelerle girdiğimiz bir savaşın en vahşetli anında, sizi kolunuzdan sertçe çekerek sığınaklara götüremem. Ben sizi sığınaklara götüremezsem de siz  acımasız, piç bir kralın kılıcıyla parçaladığı beyaz güvercinler gibi, -beyaz tüyleriniz olmadığı için yeteri kadar ürpertici olmasa da görüntü- darmadağın olursunuz. Ben sizi sığınaklara götürebilirim çünkü ben soğuk ka...

so far so good

hiçbi' zaman sağlam bir arkadaş grubum olmadı. çevremde hep 2-3 sağlam insan oldu, hala da onlar varlar. aslında isterdim böyle geniş bi çevrem olsun, bi ona bok atayım bi buna bok atayım ama hep beraber kalalım filan. olmuyo abi bilmiyom. çoğu insana katlanamıyom zaten, çok bozuyom onları beklemedikleri anda. siktir ediyorum yada bunaltıyolar beni bağırıp çağırıp kaçasım geliyo. ya benim neyime arkadaş çevresi. ben zeynep'le her gün 26a ya gideyim, her gün aynı adamları keseyim bana yeter. temiz iş. bi de toprak. zaten yeni arkadaş edindiğimde çok şaşırıyom nasıl oldu diye. son zamanlarda edindiğim en güzel arkadaşlardan biri sınıfımdan merve heralde. başka da yok. böyle. iy geceler.

hepimizin ederi anıları kadar, ve hepimiz küçüğüz, hayatlarımız dörtgenlere sığdırılacak kadar

antalya kaleiçi,2010, o çarşaflar çok eskidi artık 2013, atlas pasajı, harikalar dükkanı gibi, içeride sihirli diyarlara açılan kapılar var imiş kilyos mutfaklarında arkadaş krepleri boğaziçi üniversitesi sarıtepe kampüsü amaçsız binası, bir natuk birkan değil güney kampüs manzarası

meyveli pasta

Hayatı dolu dolu yaşayamamaktan hayıflenırken; çevrende gördüğün o mükemmel, bulutlardan denizler yaratan hayatları isteme olsaydın sen, onlar olurdun senin hayatın, beyninin enleri beyninden bir şey gelmiyor, en iyisi git meyve soy mesela herkes ayakkabılarının su geçirmediği kadar zaten herkes bacasının tüttüğü kadar ve herkes bir ojenin acılığına paralel portakal, ağacının dallarından kırmızı toprağa düştüğü ana kadar portakal ve bir portakal asla bir çilek gibi kokmamalı herhangi bir dizinin, fevkalade reytingleri aradığımız bu değil mutlu sonlarımız kadar mutsuz sonlarımız var hadi güzel şarkılar dinleyelim

çitlembik

uzaklardaki evlerimize doğru yağmurda yürüdüğümüz geçmiş bir geceden size de merhaba siz bize daha önce selam vermiştiniz çünkü peki kimmiş  bizi üzen puşt, buldunuz mu ? yada bilmiyorum, lüzum var mı bu saatten sonra bunları sorgulamaya ? yeterince varmışız gibi sanki kurtulamamışlık bu serkeşlikten çabalamamışlık ve kaybedilmişlik bütün bunları yaşarken, yolda yürürken ve su içerken düşündüğümüz şeyler: bir dizinin heyecanlı bölüm sonu ve bir programın galibinin kim olacağı soruları, beynimizi kemirirken hep, her zaman ürettiğimiz hiçbir şey yokken ve üretileni taşla parçalayıp, makasla kesip, kağıda sarıp yutuyorken hangi puşt bizi üzen ne var ne yok ne var ne yok biz yokuz onu biliyorum siz var mısınız, biliyor musun? kapınız açık ama bahçeniz yok, köpeklerinizin çimlerinizi yediği o hazin hazirandan hemen sonra, bizim televizyonlarımız kapanmıştı ve şüphe etmiştik 'bir şeylerin varlığından' kırmızı çitlembikleri, köpek maması sandığımız -ki köpe...